Osman Çokyaşar
Biz Darendeliler Yurt geneline yayılmış, bulunduğumuz yerlerde de dürüstlüğüyle, esnaflığıyla ve çalışkanlığıyla kendisinden söz ettirmiş insanlarız.
İnsan kendisinden nasıl söz ettirir?
‘Kişinin yaptığı işler, yaşantısı, kişilerin aynasıdır.’
Biz Darendelilerin geninden olsa gerek, esnaf’ızdır. Öyle de kalacağız gibi gözüküyor.
Esnaf, ne demek?
Size esnaflığı ‘Devlet’ Aliyye’ (Her ne kadar Küffar Osmanlı İmparatorluğu tanımlamasını kullanmışsa da, tarihte yazışmalarda Devleti Aliye, yani Büyük Devlet olarak anılmıştır.) döneminden bahsederek anlatacağım.
” Devlet’i Aliyye, kurmuş olduğu medeniyetini, tekke-medrese-kışla sacayağı üzerine sağlam bir şekilde oturup, doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığı günlerde, Hollanda Ticaret Odası’nda bir karar alınırken oyların eşit çıkması halinde, oda reisinin: “içinizde Türklerle alış veriş eden var mı?” diye sorduğunu ve içlerinden birinden ‘’evet’ cevabını alınca da onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy olarak kabul edip karara vardığını biliyor muydunuz?”
Ahilik ahlâkıyla yetişen Devleti Aliyye esnafını bakınız, İngiliz Senceri gazetesi nasıl anlatmaktadır.
“Osmanlı memleketlerinde dükkâncılık ve satıcılık tarz ve usulü kadar güzel usul hiçbir yerde bulunmaz. Sivas pazarına gittiğimiz zaman bu adet nazarımızda bütün bütün tecelli etti. Pazara gelen müşteri ayaküstü durup, teşhir edilen malları gözden geçirir. Tüccar veya dükkâncı ise, diz çökmüş veya bağdaş kurmuş bir halde bulunur. Eğer müşteri itibara değer kimselerden ise, dükkâncının yanına çıkar oturur.
Bir tacir böylesine, adeta konuksever bir ev sahibi gibi muamele ederdi. Müşteriye evvela bir kahve ısmarlar, sonra bir sigara ikram eder. Vee hal ve mevkie münasip konuşmaya girişir. Kahve ve sigara içtikten sonra konu yavaş yavaş alış veriş meselesine çevrilir. Eğer birden bire bu meseleye girilirse, hürmetsizlik ve terbiyesizlik sayılırdı.
Dükkâncı, müşteriye, neden sonra ne satın almak arzu ettiği takdirde gayet nazik bir ifade tarzı ile sorar. Ve alınacak şeyin nevi ve cinsine göre konuşulmasını müteakip, müşterinin fiyatı soruşu üzerine satıcı, yine nezaketten: “Zatı alileri her ne münasip görürseniz, onu verirsiniz, hiç vermezseniz de hediye makamında kabul buyurursanız bence büyük bir şereftir” derdi.
Evet her ne kadar göçerek geldiğimiz topraklarda yaşayan Ermeni vatandaşlar, sanatkar olsalar da, biz Darendeliler esnaflığı seçmişiz. Hem de yukarıdaki tarife uygun bir esnaflığı.
“Darendeli baba, oğlunun iyi bir esnaf olup olmadığını anlamak için, ona satabileceği basit şeyler verirmiş, Eğer o evlat satar da babasına para getirirse, iyi bir esnaf olacağına kanat getirilirmiş. Yok eğer satamadan eve gelirse, o evlat işe yaramaz sayılır ve okutulurmuş.”
Denilir.
Gerçekten de, kendini geliştirebilen, çağa ayak uyduran birkaç sayılı ‘Sanayici, İşadamı Darendeli’ dışındaki, Darendeliler “Esnaf” olarak kalmıştır.
Bunun böyle olduğunun kanıtı Adana’daki ‘Melekgirmez Çarşısı’
1930-60’lı yıllarda Adana’ya gelen Darendeliler, ilk olarak Kale Kapısı, Kazancılar Çarşısı, Melekgirmez Çarşısı ve Pazarlar Caddesi’nde yerleşik düzende esnaflığa başlamışlardır.
O zamanlar müşteri satıcının ayağına geldiğinden, yukarıdaki ‘esnaflık’ tanımına uygun davranış içerisinde olan Darendeli, 1980’li yıllarda servis araçlarıyla alıcının ayağına gitme döneminde beceriklilik gösterememiştir. Malı müşterinin ayağına götürme kozunu iyi kullananlar şu anda zirvedeyken, diğer Darendeliler işlerini dahi kaybetmişler. Kale Kapısı, Kazancılar Çarşısı, Melekgirmez Çarşısı ve Pazarlar Caddesi’nde şu an beş, on Darendeli hariç, Darendelilerin esamesi okunmamaktadır.
Ticaret erbabı gözüyle bakılan Darendeliler, şu anda, o’nun bu’nun yanında maaşlı çalışır hale gelmiştir. Ne diyelim. Geçmiş olsun.
More Stories
Darendeli basınının önemi
Erman Ilıcak’ın Babası Bekir Ilıcak vefat etti.
Darendeli’den gazeteci olur mu?